21 Şubat 2013 Perşembe

Polonya'dan İzlenimler

Merhaba.
Burası Türkiye'den çok farklı tabiki de. Böyle maddeler halinde sıralamak gerekirse;
AVM girişlerinde güvenlik yok. İlk gireceğimizde elimde omzumdan çıkardığım çanta ile güvenlik aradım ama yok.
Yol bomboş olsa bile yayaların kırmızı ışıkta geçmesi yasak. Geçince hemen yakalıyor polisler. İnsanların çoğu (sarhoş olmadıkları sürece) kurallara uyuyor.
İnsanlar birbirine çok saygılı, trafikte doğru dürüst korna sesi duymadım bile. Sakin ve sessiz.
Yaya geçidinden geçerken arabalar yavaşlayıp duruyorlar. Özellikle İstanbul'dan gelenler olarak bunu çok tuhaf karşılıyoruz. Bilal diyor, alışırsak İstanbul'a döndüğümüzde hepimiz ölüyüz diye.
Marketlerde poşet almak ücretli. Her zaman Magda arabayla götürüremiyor bizi o yüzden yanımıza poşet alıp çıkıyoruz alışverişe.
Sokak köpeği, kedisi burada yok gibi bir şey. Hiç başı boş köpek görmedim. Dün de ilk defa kedi gördüm. Güvercini çok ama.
Otobüsleri ve troleybüsleri var. Burada akbil tarzı bir şey yok. Bilet alıp kullanıyorsunuz. 3 aylık kart tarzı bir şey varmış ama otobüs sürekli kullandığımız bir şey değil. Hava güzel olduğu sürece yürüyoruz, her yer birbirine yakın.
Bira çok ucuz. İnsanlar sürekli bira içiyor. Barlar, gece kulüpleri dolu var. Hepsini keşfe çıkamadık. Okulun içinde Kazik diye bir yer var, kareoke yapılan bir bar. Bugün orada ESN Card party var.
Sports bar adı verilen barlarda maç izlemek ücretsiz ama özel oda kiralarsan 5 zloty ücreti var. Dün gittiğimiz Tifosi adı verilen barda GS - Schalke maçı için oda kiralamışlardı.
Kebab adı altında bir sürü dönerci var. Sırf bizim cadde de 3 tane var. Bir tanesini denedik (tavuk döneri) tadı pek tavuk gibi gelmedi, hindi gibiydi sanki.
Burada daha önce dediğim gibi her yer birbirine yakın. Hava soğuk olmasa gezmek daha kolay gelecek ama soğukta çok çıkamıyoruz.
Halkın çoğu İngilizce bilmiyor. Yurtta resepsiyondaki kadın İngilizce bilmiyor ya çok tuhaf. Neyse ki mentorlarımız var. Magda çok güzel İngilizce konuşuyor, arada Türkçe kelimelerde söylüyor bayılıyoruz:)
Öğrenci kartlarımızı alınca Varşova'ya gitmek istiyorum, bizimkiler de gelir heralde. Hard Rock Cafe, warszawa centralna tren istasyonunun yanındaydı. Geldiğimiz gün gördüm. Bir an önce gitmek istiyorum. T-shirt alacağım.
Yukarıda adı geçen ESN Card (Erasmus Student Network) bazı partilere ücretsiz girmemizi, bazı cafelerde indirim almamızı sağlıyor. Bazı havaalanlarında ve otellerde de indirim sağlıyormuş ve Avrupa'nın çoğu yerinde geçiyor.
Aslında bir çok şey daha vardır da şimdilik aklıma bunlar geldi. İzlemede kalın. Sevgilerle...

19 Şubat 2013 Salı

Lublin'de İlk Günler

Herkese Merhaba.
Buraya geleli 3 gün oldu. Bu hafta normalde dersler başlıyor ama ilk hafta oryantasyon haftası. Dün sabah bir tanışma toplantısı vardı. Mentorlar'ın çoğu oradaydı. Onlar buradaki en büyük yardımcılarımız. Okulu tanıttılar, ders seçimi vs. işlerini anlattılar. Mentor'lar partiler, geziler, yarışmalar, spor müsabakaları hakkında bilgi verdiler. Benim mentorum Magda, gezi düzenliyor, paraları partilerde bitirmeyin gezilere gelin dedi. Benden sorumlu olduğu için bütün gezilerinde beni görmek istediğini belirtti.
Buraya gelişimizin ertesi günü 17'sinde, Magda bizi arabayla kocaman bir süpermarkete götürdü. Bizim oralardaki Carrefour, Real, Kipa gibi bir şey. Oradan yurt için gerekli çoğu şeyi aldık. İnternet için router gerekti, Media Markt'a gittik onun için. Yurtta odada interneti odada birden fazla kişi kullanacaksa, router almak gerekiyor. Eğer tek kişi kullanacaksa sadece mac adresinin değişmesi gerekiyor. Bizde wireless router aldık internet keyfini sürüyoruz. Günlük 3GB limit var ama günlük şöyle; son 24 saat içindeki duruma bakıyorlar.
Toplantıdan sonra saat 2'de şehir gezisi vardı. Yürüyerek dolaştık ve donduk! En sonunda "we are cold" falan dedikte dönelim dediler. Dönerken buranın avm'lerinden biri olan Lublin Plaza'ya girdik. İlk işim giyim mağazalarına bakmak oldu. Fiyatlar öyle düşük falan değil zloty olarak düşününce. H&M pahalı geldi özellikle. Sonra Rossmann'a girdim. Buranın Gratis'i gibi bir şey ama çok daha büyük. Kozmetik ürünlerinin fiyatları uçuk değildi. Hatta ucuz bile.
Akşam okulun içindeki kulüpte kareoke partisi vardı. Gittik ama sarmadı pek hep lehçe şarkılar çalıyorlardı. Sıkıldık, kalktık. Biz gittikten sonra Tarkan açmışlar grupta fotoğrafları gördük.
Bugünde buz patenine gidecekler ama biz 4'ümüzde gitmek istemedik. Hem Magda gelecek bugün, ders seçimi işlerini halletmemize yardımcı olacak.
Lublin küçük ama güzel bir şehir. Trafik kurallarına uyuyor burada insanlar. Yaya geçidinden geçmeye kalkıyoruz, arabalar yol veriyor. İstanbul'dan gelen biri olarak çok tuhafıma gitti. Kırmızı ışıkta yayaların geçmesi yasak yol boş olsa bile, geçerseniz cezası var.  Sürücülerde geçmiyor kırmızı ışıkta. Tuhaf geliyor. Otobüsleri kullanıyor insanlar şehir içi ulaşım için. Sık sık geçiyor otobüsler.
İnsanlar burada maden suyu içiyor. Tadına alışmış sayılmayız hala. Maden suyu dediysem bizimkiler gibi gazlı olandan değil. Onlarda var tabi burada.
Yurdun yakınında Carrefour Express var oradan alışveriş falan yapıyoruz ama daha ucuz marketler varmış. Soğuktan keşfe çıkamadık pek.
Burası Mayıs'a kadar soğuk geçecek en azından Mart'tan sonrası serin geçecek. Mayıs'ta burası çok güzel oluyormuş.
Bugünlük bu kadar yazacağım. Sevgilerle, görüşmek üzere:)

18 Şubat 2013 Pazartesi

Lublin'den Merhabalar

Greetings from Poland!
İstanbul'dan Polonya'ya dün IST'den 17:25 uçağı ile gelmiş bulunmaktayız. Varşova saatiyle 19:00 civarında indik. Burada kar var ama nemin düşük olması sebebiyle çok dondurmuyor. Bir de rüzgar yok. 
Havaalanında hüzün ve heyecanla karışık bir halde pasaport sırasına girdik ve işimizi hallettikten sonra Gate'imizin olduğu yere geçtik. Bilette yazan gate de bekliyorduk. 17:15 oldu hala kapı açılmadı, orada bir görevli vardı dedim "Bu Varşova uçağı mı?" "HAYIR" demez mi? Bilal'le sırt çantalarımızı alıp koşma anımızı görseniz ağlardınız. Koşa koşa ekranda yazan Gate'e gitmeye çalıştık. Nefes nefese vardık ki kapılar kapanmış. O an ağlaya ağlaya "Nolur o uçağa binmemiz lazım" dedim. Görevliyle konuştular falan "Alalım bari" dediler. 
Uçağa nefes nefese girdik herkes bize bakıyordu. Uçak kalktığında hala nefes nefeseydim.
Yolculuk güzel geçti. Bilal'in hayal ettiği gibi türbülansa girmedik. Uçakta Emine ve Çağrı adında iki kişiyle tanıştık. Onlarında bizim okula geleceklerini öğrendik. Aynı zamanda oda arkadaşlarımızla tanışmışız haberimiz yok tabi o sıra.
19:00 civarında Varşova'ya indik, 19:51'de Lublin'e giden son tren vardı. Pasaport kontrolü, bavullar derken 1 dk ile treni kaçırdık. Tren istasyonunda hat aldım direk Türkiye'yi aradım. Dakikası 2 zloty orayı aramanın. Sonra dedik bari otobüsle gidelim. Tren istasyonunda 2 kişiyle daha tanıştık Lublin'e gelecek. Taksiye atlayıp otobüs terminaline gittik ama ben yanlış otobüs terminaline gittiğimizi düşünüyorum. Lublin'e otobüs yok dediler. Şöyle söyleyeyim adam bizi Kamil Koç'a götürmesi gerekirken, İETT Kadıköy rıhtım duraklarına götürdü gibi bir şey. 
Soğukta bavullarla 6 kişi kaldık resmen. Otobüs terminalinde şifresiz wifi buldum mentorum Magda'ya yazdım whatsapp'dan. "Madem öyle bu gece otelde kalın yarın gelirsiniz" dedi. Otelde bir gece kalmak 160 zl'ydi bizde o parayı taksiye verip direk Lublin'e gitmeye karar verdik. 3'er 3'er taksilere dağıldık, taksicilerle sıkı bir pazarlık sonucu adam başı 200 zl'den 150'ye indirdik fiyatı (bizim TL'ye çevirince 75 TL gibi bir şey ediyor) 
Dilini bilmediğiniz bir şehirde, bilmediğiniz bir yere gitmek gerçekten çok zor. Yalnız olmadığım için şükrediyorum. O taksicilerin bizi hiç bilmediğimiz bir yere götürme ihtimali de vardı. Halkın çoğu İngilizce bilmiyor. Kendi aralarında ne konuşuyor anlayamıyorsunuz. Gençlerden bilen bulma ihtimaliniz yüksek ama orta yaştakiler bilmiyor. 
Allah'a şükürler olsun ki sağ salim geldik. Bilal'de "Herkese selam, Allah'a emanet olun" diyor. Bende yazımı burada sonlandırıyorum. Odamıza internet bağlattık şuan çok mutluyum burada da asosyalliğime devam edeceğim sanırım. (Şaka şaka.)
Görüşmek üzere!

9 Şubat 2013 Cumartesi

Mentor

Cześć!
Gitmeme tek basamaklı sayılar kala heyecanım giderek artmakta. Bugün mentor'umla tanıştım, yani bana orada yardımcı olacak, yol gösterecek, benimle ilgilenecek kişi. Kendisi 25 yaşında, master'ını yapıyormuş şuan. Çok tatlı bir kız, sevdim. Havaalanından okula nasıl gideceğim konusunda yardımcı oldu, rehber niteliğinde bir pdf gönderdi, tavsiyelerde bulundu. Okulun Facebook gruplarına ekledi. Gruptan gördüğüm kadarıyla oraya gelecek çok Türk öğrenci var.
LUT'a gidecek olanlar mutlaka mentor'larını bulsun. Facebook'ta grup olarak "Erasmus Politechnika Lubelska" yazıp yanına da yılını yazarsanız bir grup bulabilirsiniz. Hiç olmadı Celina Handzel'a mail atın, o sizi mentorlara yönlendiriyor. Mentorlarda sizi arıyor olacaklar zaten:)

7 Şubat 2013 Perşembe

Vize

Vize için 30 Ocak'ta gitmiştim ve bugün 7 Şubat, vizem elimde! Vize elinize ulaşmadan önce yani bana 6 Şubat'ta (bu arada ben kargoyu seçtim kargo ücreti ödeyeceğiz sanıyordum ama ücret istemediler) mesaj geldi .............. referans numaralı vize başvurunuz sonuçlanmış olup kargo şirketine teslim edildi diye. Sonra UPS'de mesaj attı 7 Şubat'ta elinizde olacak şeklinde. Anlayacağınız tam 1 haftada çıktı vizem. Açıkçası geç çıkar mı diye korkmuyor değildim ama gerek yokmuş hiç stres yapmaya. Bu arada bir tavsiye ülkeden çıkacağınız günü ve döneceğiniz gün aralığını normalden 3-4 gün daha fazla tutun. Bir sorun çıkabilir, planladığınız tarihten önce gitmek yada aynı şekilde oradan planladığınız tarihten sonra dönmek zorunda kalabilirsiniz. O yüzden atıyorum 15'inde çıkmayı planlıyorsanız vize başvuru formuna 11 i yazın. Böylece erken gitme durumu olduğunda rahatça ülkeye girebilirsiniz.

6 Şubat 2013 Çarşamba

Banka işleri

Hello again!
Polonya'ya gitmeden önce halledilmesi gereken önemli işlerden biri de para işleri. Bana yardımcı olan iki blogdan öğrendiğim kadarıyla orada parayı kullanmanın en iyi yolu UniCredit üyesi olan Yapı Kredi'den hem TL hem Euro hesabı açıp, paranızı TL'ye çevirio oraya yatırmak. Polonya'nın büyük bankalarından Bank PekaoSA'da UniCredit üyesi olduğundan orada paranızı komisyon ücreti ödemeden çekmenize olanak sağlıyor. 
Hibenizin yattığı bankadan bu hesabınıza da EFT yoluyla para aktarabilirsiniz ya da hibenizi buradayken çekip hepsini Yapı Kredi hesabına yatırıp öyle gitmeniz de mümkün. Çok önemli bir dipnot: Euro olarak aldığınız hibeyi mutlaka TL ye çevirip öyle yatırın. Çünkü Polonya daki ATM'lerden Euro çekilmiyor. Böyle bir sorun yaşadığımdan çok iyi biliyorum. Ayrıca gitmeden internet bankacılığı da açtırın çünkü burada hem kalan bakiyenizi görmeniz için hem de diğer işleri halledebilmek için çok gerekli.

Merhaba!
Gitmeme çook az kaldı. Heyecanlıyım. Bazı şeyler son anda da olsa ayarlandı geriye bir tek bavul toplamak kaldı. Bir an önce toplamak istiyorum ama o kadar eşyayı nasıl sığdıracağım hiç bir fikrim yok. Başlayınca gerisi gelir heralde.
Bugün erken bir staj ayarlaması sebebiyle dışarıdaydım. Çıkmışken foursquare sayesinde Pınar'la da görüşme şansımız oldu. Kadıköy'de gezerken bir telefon aksesuarları satan dükkanın önünden geçiyorduk ki kapların orjinalliği dikkatimi çekti. İçeri girdim öyle bakınıyordum ki ne göreyim, HIMYM'lı iPhone kabı! Görünce verdiğim tepkiyi hayal edemezsiniz. Görevli bayan tuhaf gözlerle baktı ve güldü. ("Hah manyak bir müşteri bulduk 100TL desek yine de verir bu kap için" demiş olabilir bence içinden) Pınar'da sakin ol falan dedi. Aşağıda göreceğiniz kap nakit 30TL. Çok mükemmel mi? Hayır ama daha iyisini bulana kadar en iyisi bu.

Bir çeşidi daha vardı (bu foto vardı aslında bunu almak istedim) ama onun ortasında saçma bir çizgi vardı. Görevli bayan istediğiniz fotoyu getirin yapalım 30TL'ye dedi. Hayırlısıyla geldiğimde güzel planlarım var. 
Sonra Bahariye'de dolanırken şu meşhur boru atkıları yada boyunluk mu deniyor artık bilemiyorum onları gördüm işte. 10 TL'ye bende sahip oldum artık. Burada çok ihtiyacım olur mu bilmiyorum ama şuan 1 derece olan Lublin'de ihtiyacım olacak. (İstanbul'a soğuk diyenler kaybolsun hemen!)

Böyle tatlı bir vişne çürüğü renginde, sevdim. Kadıköy'de çoğu yerde 10TL'ye satılıyor. Simone Simons'da da gördükten sonra bir an önce alayım diyordum. Simonecuğumun güzel fotoğrafı için tık
Anyway, burada bitireyim. Görüşmek üzere :) (Sonları bağlama konusunda iyi değilim)

3 Şubat 2013 Pazar

How I Met Your Mother

Blogu açtığımdan beri bir HIMYM yazısı hazırlamak istiyordum. Kısmet bugüneymiş. (8. sezona kadar gelmeyenler okumasın spoiler içeriyor)
Bu diziye duyduğum hislere ister aşk deyin ister sevgi, ben bile daha tanımlayamadım. Belli bir kalıba sokamadım. Bana hissettirdikleri duygular çok farklı. Mutlu olduğumda, mutsuz olduğumda, hastalığımda, sağlığımda, iyi günde, kötü günde bıkmadan, sıkılmadan izleyebileceğim ve sevebileceğim tek dizi.
Ted Stella ile evlenmeden önce Marshall, Star Wars'u benim yukarda tasvir ettiğim şekilde Ted'in sevdiğini belirtmişti. (4x01 - Do I Know You?)

Şimdi gelelim ben bu diziyle nasıl tanıştım? Hayır, 5 yaşımdan itibaren anlatmaya başlamayacağım dizinin etkisinde kalıp da :) Aslında ben bu diziyle çok geç tanıştım diyebilirim. 5. sezonun yayınlandığı sıralar başladım. O zaman lise son öğrencisiydim. Önceleri Cnbc-e'den bakıyordum özellikle Britney Spears'ın konuk olduğu bölümün reklamını çok yapmışlardı benimde ilgimi çekmişti. Oturdum 1. sezondan başladım izlemeye. Kalktığımda 3. sezona geçmiştim o kadar çok izliyordum. Bütün yaz HIMYM izledim ve yeni sezon için gün saydım.
İlk sezonlar çookk komik sonra giderek komedi oranının azaldığını söylebilirim ama dizinin karakterlerinin giderek olgunlaşıyor olması bu dizinin sadece gülmek için izlenmeyeceğinin bir göstergesi bence.
Sayfalarca yazsam da bende ki yerini yeterince anlatamam bu dizinin. O yüzden En'lere geçiyorum.
En sevdiğim karakter diye bir şey yok hepsini ayrı ayrı çok seviyorum.
Dizide arada görünmesini istediğim yardımcı karakterler: Ranjit, Scooter, Blitz, Barney'in babası Jerry, Punchy
Diziye geldiğinden beri hiç ısınamadığım bir an önce gitsin dediğim karakterler: Karen, Stella, Tony, Zoey, Nora, Kevin, Quinn, Nick

Farkettiyseniz çoğu Barney ve Robin'in birlikte olmasını engelleyen karakterler. Beni tanıyanların bildiği üzere dizideki favori çiftim Barney & Robin.
Lily ve Marshall komik, örnek alınası, mükemmel bir çift ama Barney ile Robin'in arasındaki kimya daha etkileyici.

1. sezondan itibaren kadın avcısı, tek gecelik ilişkilerin adamı olarak dizide yer alan Barney'in değişmesindeki en büyük etken Robin'e duyduğu aşk. Aynı şekilde evlilik karşıtı, kariyer odaklı Robin'i değiştiren de Barney.
Neyse En'lere devam ediyorum.
En sevdiğim sezon: 1. sezon ile 4. sezon arasında gidip geliyorum sürekli. Hep kararsız kalacağım bu konuda.
En çok güldüğüm sahne: 3x20 Miracles isimli bölümde Ted, Barney ve Marshall'ın tavana kalem atarken, kalemlerden birinin aşağıya düşüp masaya çarpıp Barney'in burnuna girmesi ve Barney'in dehşet içinde "Am I dead?" demesi.
En duygulandığım sahne: 6x13 Marshall'ın babasının ölüm haberini aldığı sahne.
En çok sevdiğim bölüm: 1x01 Pilot bölümü
1. sezonda en çok sevdiğim bölümler: 1x01 Pilot, 1x05 Okay Awesome, 1x11 The Limo, 1x15 Game Night

2. sezonda en çok sevdiğim bölümler: 2x03 Brunch, 2x07 Swarley, 2x09 Slap Bet 2x22 Something Blue
3. sezonda en çok sevdiğim bölümler: 3x01 Wait For It, 3x09 Slapsgiving, 3x16 Sandcastles in the Sand, 3x20 Miracles
4. sezonda en çok sevdiğim bölümler: 4x04 Intervention, 4x14 The Possimpible, 4x24 The Leap

5. sezonda en çok sevdiğim bölümler: 5x01 Definitions, 5x02 Double Date, 5x03 Robin 101, 5x07 The Rough Patch, 5x11 Last Cigarette Ever, 5x12 Girls Versus Suits, 5x15 Rabbit or Duck, 5x19 Zoo or False, 5x24 Doppelgangers

6. sezonda en çok sevdiğim bölümler: 6x04 Subway Wars, 6x10 Blitzgiving, 6x12 False Positive, 6x15 Oh Honey, 6x19 Legendaddy, 6x22 Challenge Accepted
7. sezonda en çok sevdiğim bölümler: 7x01 The Best Man, 7x10 Tick, Tick, Tick...

8. sezonda en çok sevdiğim bölümler(Şimdiye kadar): 8x01 Farhampton, 8x11&12 The Final Page Part I & Part II

Aslında yazılacak çok şey var ama şimdilik noktayı koyayım en iyisi. Yine yazmayı düşünüyorum bu konuda. Görüşmek üzere!